Haziran şakası: Sahiller halka açılıyor!

YEREL 01.07.2024 - 11:29, Güncelleme: 01.07.2024 - 11:45
 

Haziran şakası: Sahiller halka açılıyor!

Çevre ve Şehircilik Bakanı geçtiğimiz ay içinde önemli bir açıklama da bulundu. Açıklamaya göre: “Denizler Halkındır” sloganıyla yeni bir harekete başlanacak ve sahillerdeki kaçak yapılar yıkılacaktır. Bu amaçla Hatay’dan Artvin’e kadar sahillerin kamu yetkilileri tarafından tarandığı da açıklamada belirtilmektedir.

Yıllardır çevreye duyarlı kesimler kıyı yağmasına tepki gösterirken kulaklarını tıkayan başta bakanlık olmak üzere kıyılardan sorumlu kurumlar ne oldu da birden tüm Türkiye’deki tüm kıyılara sahip çıkmaya karar verdiler. Bu konuda gerçekten ciddiler mi yoksa şaka mı yaptılar? Konu, Aksu Çayı’nda yıllardır bölgenin “sahil kullanımın geleneksel yapı biçimi olan çardaklar ve obalar”dan birilerin rahatsız olması ve kaldırılmasını istemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Son yıllarda buralar çardakların kullanımından farklı ve hızla artan ahşap ve çelik iskeleler, prefabrik ticari yapılarla, yöre insanının kullanımından öte çevreyi kirleten, izinsiz kuralsız ticari alanlara dönüşmüştür. Bu durumu kimse savunamaz. İşgallerin sebebi yöre halkı değil, işini bilen uyanıklarla, işini zamanında yapmayan kamu görevlileridir. Şimdi Aksu çayı çevresindeki kaçak ticari üniteler, yöre halkının kullandığı çardaklarla birlikte yıkılacak ve kıyılar temizlenecek.  Bu demektir ki yaşamını tarım ve balıkçılık ile geçiren insanların kıyı kullanımına yönelik hiçbir çözüm üretilmeden sadece “iktidara karşı güçlü otel patronlarının” talebi doğrultusunda iş tamamlanacaktır. Tamam güzel de bu görüntülerden rahatsız oteller etrafını tel örgüler, barikatlar ve badigartlar ile çevirdikleri sahil bandını kaçak yapılardan arındırarak kamuya ait sahili halka açacaklar mı, yoksa kaçak yapıları temizlettikten sonra tahsis için yeni bir hareket mi başlatacaklar? Aksu’nun CHP’li çiçeği burnunda Belediye Başkanı ise talimatları yerine getireceğinden başka söz edemiyor. Oysa onun görevi yöre insanın yüzyıl öncesinde sahile zarar vermemek için kumsala bile dokunmadan ayaklar üzerinde ahşaptan yaptığı geleneksel ve mütevazi konaklama ünitelerini günümüz şartlarına uygun ve örnek tasarımlarla yaşatması değil midir?  Yaklaşık 40 yıllık turizm deneyimimiz göstermiştir ki kıyıları gerçekten yağmalayan, halka kapatan, kaçak yapılarla dolduranlar o bölgede yıllardır yaşayanlar değil, arazi spekülatörleri, turizm işletmelerinin patronları ile onlara göz yuman bazı kent yöneticileri ve aflarla onları cesaretlendiren bazı bakanlık yetkilileridir. 11.Mayıs.2018 tarihinde çıkartılan, Boğaziçi ve Çanakkale savaşlarının yaşandığı kıyılar dışındaki kıyılarında dahil edildiği İmar Barışı adını verdikleri imar affının mimarı, bugün kıyıları halka açacağım sözü veren ve o tarihte yine aynı bakanlık koltuğunda oturan Sn. Özhaseki’dir. Örneklerini görmek için Hatay’dan Artvin’e kadar gitmeye gerek yoktur. Konyaaltı Sahilinin nasıl yağmalandığını, Kıyı Kanunun nasıl ihlal edildiğini, Sn Türel zamanında hazırlanan, Belediye Meclisinde kabul edilen ve Sn. Böcek döneminde genişletilerek baştan düzenlenen “Alan Yönetimi Planı”nın bir tek satırına dahi uyulmadığını yarım saatlik yürüyüşle görürsünüz. Lara Kıyı Bandında neler olacağını da yakında göreceğiz. Bu nedenle Sn. Bakan’ın sözlerini bayram şakası olarak kabul etmek en doğrusu olacak. Geçen yıl Yunanistan’da çevreciler tarafından başlatılan “havlu hareketi”nin ses getirdiğini ve bu yıl Yunan Hükümetinin sahilleri halka açma kararı almış olduğunu ve uygulamaya başladığını sosyal medyadan ve televizyonlardan izlerken kıskanmamak elde değil. Bizde böyle bir şey olabilir mi? Çok zor. Geçen yıl Datça, Çeşme, Marmaris’te olduğu çevrecilerden gibi birtakım başarılı olmayan tepkiler gelebilir. Sivil hareketin başarılı olması için öncelikle sorunların çözümüne inanmış kadroların bulunduğu kurumsal yapıların varlığına ihtiyaç vardır. Biz buna eskiden örgütlü toplum diyorduk. Böyle bir yapıyı artık ne Türkiye’de ne de Antalya’da görüyoruz. Bundan 5-6 sene önceki odalar ve STK’lar bugün yok. Kent Konseyi ise sadece rapor üreten, etliye sütlüye dokunmayan “idare-i maslahatçı” yapıyla günü kurtarmaya çalışıyor. Son örnek mi? İlgili Odalarla birlikte Konsey’de Konyaaltı Sahil Düzenlemesi Alan Yönetimi Denetleme Kurulu Üyeleridir. Sorun bakalım kendilerine; rapor yazmak arşive koymak dışında ne yaptılar bugüne kadar. Son sözü çağımızın değerli mimarı ve düşünürü Sn. Doğan KUBAN’a bırakalım: “Bir kültürün birikmesi, bakkaldan mal almaya benzemez. Kentli olmak, kente her taşınanın kentli olduğu anlamına gelmez. Kentli olmak, çağdaş uygarlığı bütünüyle olmasa bile, biraz anlamış olmak demektir.”
Çevre ve Şehircilik Bakanı geçtiğimiz ay içinde önemli bir açıklama da bulundu. Açıklamaya göre: “Denizler Halkındır” sloganıyla yeni bir harekete başlanacak ve sahillerdeki kaçak yapılar yıkılacaktır. Bu amaçla Hatay’dan Artvin’e kadar sahillerin kamu yetkilileri tarafından tarandığı da açıklamada belirtilmektedir.

Yıllardır çevreye duyarlı kesimler kıyı yağmasına tepki gösterirken kulaklarını tıkayan başta bakanlık olmak üzere kıyılardan sorumlu kurumlar ne oldu da birden tüm Türkiye’deki tüm kıyılara sahip çıkmaya karar verdiler. Bu konuda gerçekten ciddiler mi yoksa şaka mı yaptılar?

Konu, Aksu Çayı’nda yıllardır bölgenin “sahil kullanımın geleneksel yapı biçimi olan çardaklar ve obalar”dan birilerin rahatsız olması ve kaldırılmasını istemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Son yıllarda buralar çardakların kullanımından farklı ve hızla artan ahşap ve çelik iskeleler, prefabrik ticari yapılarla, yöre insanının kullanımından öte çevreyi kirleten, izinsiz kuralsız ticari alanlara dönüşmüştür.

Bu durumu kimse savunamaz. İşgallerin sebebi yöre halkı değil, işini bilen uyanıklarla, işini zamanında yapmayan kamu görevlileridir. Şimdi Aksu çayı çevresindeki kaçak ticari üniteler, yöre halkının kullandığı çardaklarla birlikte yıkılacak ve kıyılar temizlenecek.  Bu demektir ki yaşamını tarım ve balıkçılık ile geçiren insanların kıyı kullanımına yönelik hiçbir çözüm üretilmeden sadece “iktidara karşı güçlü otel patronlarının” talebi doğrultusunda iş tamamlanacaktır.

Tamam güzel de bu görüntülerden rahatsız oteller etrafını tel örgüler, barikatlar ve badigartlar ile çevirdikleri sahil bandını kaçak yapılardan arındırarak kamuya ait sahili halka açacaklar mı, yoksa kaçak yapıları temizlettikten sonra tahsis için yeni bir hareket mi başlatacaklar?

Aksu’nun CHP’li çiçeği burnunda Belediye Başkanı ise talimatları yerine getireceğinden başka söz edemiyor. Oysa onun görevi yöre insanın yüzyıl öncesinde sahile zarar vermemek için kumsala bile dokunmadan ayaklar üzerinde ahşaptan yaptığı geleneksel ve mütevazi konaklama ünitelerini günümüz şartlarına uygun ve örnek tasarımlarla yaşatması değil midir? 

Yaklaşık 40 yıllık turizm deneyimimiz göstermiştir ki kıyıları gerçekten yağmalayan, halka kapatan, kaçak yapılarla dolduranlar o bölgede yıllardır yaşayanlar değil, arazi spekülatörleri, turizm işletmelerinin patronları ile onlara göz yuman bazı kent yöneticileri ve aflarla onları cesaretlendiren bazı bakanlık yetkilileridir.

11.Mayıs.2018 tarihinde çıkartılan, Boğaziçi ve Çanakkale savaşlarının yaşandığı kıyılar dışındaki kıyılarında dahil edildiği İmar Barışı adını verdikleri imar affının mimarı, bugün kıyıları halka açacağım sözü veren ve o tarihte yine aynı bakanlık koltuğunda oturan Sn. Özhaseki’dir.

Örneklerini görmek için Hatay’dan Artvin’e kadar gitmeye gerek yoktur. Konyaaltı Sahilinin nasıl yağmalandığını, Kıyı Kanunun nasıl ihlal edildiğini, Sn Türel zamanında hazırlanan, Belediye Meclisinde kabul edilen ve Sn. Böcek döneminde genişletilerek baştan düzenlenen “Alan Yönetimi Planı”nın bir tek satırına dahi uyulmadığını yarım saatlik yürüyüşle görürsünüz. Lara Kıyı Bandında neler olacağını da yakında göreceğiz. Bu nedenle Sn. Bakan’ın sözlerini bayram şakası olarak kabul etmek en doğrusu olacak.

Geçen yıl Yunanistan’da çevreciler tarafından başlatılan “havlu hareketi”nin ses getirdiğini ve bu yıl Yunan Hükümetinin sahilleri halka açma kararı almış olduğunu ve uygulamaya başladığını sosyal medyadan ve televizyonlardan izlerken kıskanmamak elde değil. Bizde böyle bir şey olabilir mi? Çok zor. Geçen yıl Datça, Çeşme, Marmaris’te olduğu çevrecilerden gibi birtakım başarılı olmayan tepkiler gelebilir.

Sivil hareketin başarılı olması için öncelikle sorunların çözümüne inanmış kadroların bulunduğu kurumsal yapıların varlığına ihtiyaç vardır. Biz buna eskiden örgütlü toplum diyorduk. Böyle bir yapıyı artık ne Türkiye’de ne de Antalya’da görüyoruz. Bundan 5-6 sene önceki odalar ve STK’lar bugün yok.

Kent Konseyi ise sadece rapor üreten, etliye sütlüye dokunmayan “idare-i maslahatçı” yapıyla günü kurtarmaya çalışıyor. Son örnek mi? İlgili Odalarla birlikte Konsey’de Konyaaltı Sahil Düzenlemesi Alan Yönetimi Denetleme Kurulu Üyeleridir. Sorun bakalım kendilerine; rapor yazmak arşive koymak dışında ne yaptılar bugüne kadar. Son sözü çağımızın değerli mimarı ve düşünürü Sn. Doğan KUBAN’a bırakalım: “Bir kültürün birikmesi, bakkaldan mal almaya benzemez. Kentli olmak, kente her taşınanın kentli olduğu anlamına gelmez. Kentli olmak, çağdaş uygarlığı bütünüyle olmasa bile, biraz anlamış olmak demektir.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberimizvar.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.